31 Mart 2011 Perşembe

Beyaz Gemi

    
     Çocukluk dönemi hayat boyu insanın peşinden gelir. Her söz, davranış ve tavır çocuğun belleğine yerleşir... İlerleyen adımlarında onu takip eder bazen siner bazen de karşısına dikiliverir.
     Çocuğu derinlemesine anlatan, çocuğu çocuğun ağzından ifade eden düşünce dünyasını ve ufkunu anlatan bir kitap birkaç gün önce elimdeydi. Aytmatov'un, Beyaz Gemisi her anne babanın, öğretmenin okuması gereken bir kitap diye düşündüm. Hatta okullarda öğretmen adaylarına ders kitabı sıfatıyla okutulması çok faydalı olacak bir kitap.
     Böylece yöntemlerin, tekniklerin sıkıcı bir dille anlatıldığı kitapler yerine insanı içine çeken, yaşatan ve düşünmeye sevkeden, empati yapmasına olanak sağlayan hikayemsi kitaplar devreye girerek eğitim adına daha etkili olabilmek de sağlanmış olur sanırım.




Altı çizili satırlar kaldı geriye...

Oscar Wilde
Dorain Gray'in Portresi

Çok acımasız bir kitaptı okuduğum. Oscar Wilde, Lord Henry ile nasıl da konuşturmuş kendisini. Altı çizili birçok satır kaldı kitaptan geriye...
" Zaman kıskanır sizi, zambaklarınıza güllerinize karşı savaşır ".

... Ve herhangi bir şekilde romantizm yaşamanın en kötü yanı, sonunda o insanı bütünüyle romantizmden yoksun bırakmasıdır.

" Gün denen altınlarınızı, sıkıcı şeyleri dinleyerek, ümitsiz başarısızlıkları düzeltmeye çalışarak ya da boş, sıradan şeyler ve cahiller uğruna hayatınızı harcayarak saçıp savurmayın ".

" İnsan kendisi için bir anlam ifade etmeyen kişilere her zaman kibar davranabilir ".

Bunun gibi birsürü öz, yalın cümleler... her biri bu kadar kısa fakat sayfalarca kompozisyon yazdıracak nitelikte...

24 Mart 2011 Perşembe

Sene 2005


Yaşıyor olmak, haline bırakamıyor insanı. herşeyin yolunda gitmesi mümkün olmuyor; yolu belirleyemiyoruz. düzenlere açık olduğumuz kadar düzensizliklere açık olamıyoruz. herşey güzel olsun diyoruz ama güzellikler için nekadar çaba gösterdiğimizi değerlendiremiyoruz. ruhumuzu gereksiz şeylerle meşgul ediyoruz; bunun kalbimizi nekadar zor yollara soktuğunu farketmiyoruz. fark etmeden yaşıyoruz, farksızlıklar arasında nekadar fark olduğumuzu göremiyoruz. çok şüphe duyduğumuz şeyleri düşünüyoruz sadece haddinden fazla; onların arasında sıkıştırıyoruz eşsiz, özgür ruhumuzu. göremiyoruz insanlara kattığımız eşsiz değerleri ve bizimle güzelleşen dünyayı. açılmaktan korkuyoruz başka insanların diyarına, katamıyoruz iyiliklerimizi onlara. her çiçeğin olduğu bir bahçeyiz aslında fakat harmanımızı savuramıyoruz ılık rüzgarlarla: kapalıyız, öğretilmiş acizlikle kapatıyoruz kendimizi ve yok olup gidiyoruz. giderken bakakalıyoruz gidenin ardından; kendi hesaplaşmalarımızla keşke gitmeseydin diyerek, gökkuşağıymış meğer hayatımızda rengarenk... felaketlere kapalıyız; ama getirdiği ağrıları nasılda karşılıyoruz, böyle olmalıyız belki bunu karşılayarak hayatın öğrettiklerine katarak. mükafatları bekleyerek. olgunlaştırmaya çalışan hayatın bizi olgunlaştırmaya devam etme isteğini kucaklayarak alsak- bukadar çok bir hayat uğraşıyor bizimle diyerek. ama yine de değiştirmeyecek bunlar, arkadan bakakalıcaz başkalarının gidişine keşke gitmeseydin diyerek... yine birşey öğrenmiycez...biz öğrenelim olurmu...?

gelecek gidiyor...!


23 Mart 2011 Çarşamba

Modern Kitap



Modern, Stilize Kitap

     Kitabın stilize edilmiş hali, herhalde blog! Ya da sondan bir öncesi veyahut da bir öncesinin de öncesi. Son nokta ne olur kestiremiyorum.
     İnsanları buraya getiren yazma ihtiyacı temelde sanırım. Benimki de belki bende varım lisanı ve arkamda birkaç cümle bırakma ihtiyacı.
     İnsan, zihninde cümleler içinde boğuluyor ve süzüle süzüle kalemle buluşuyor. Yazılarda kendime keyifli buluşmalar diliyorum...

Bir fırtınalı deniz bir durgun nehir


Ah duru... üç yaşındasın. daha üç yaşında. Ama sen de gel-gitlerle dolusun. Bir fırtınalı deniz, bir durgun nehir. Öfken ne çabuk gelip tesiri altına alıyor ortalığı... sakinliğin ise nasıl huzur veriyor. Her iki halinide seviyorum. Birinden birini daha fazla değil. Fırtınalarınıda dinginliğinide. Fırtınaların ayrı bir güzel; bazen karşında çaresiz sana bakakalırken ancak içimden usul usul kendime itiraf edebiliyorum: böyle diret, diren, inat et ve hep böyle güçlü ol diye... ve tabi bazen de suyun akışına bırak kendini bi rahatla sakin ol diye... 

17 Mart 2011 Perşembe

Yormayan Arkadaşlık


Bugün değerli bir arkadaşım " seni tanıdıktan sonra kimse beni kesmiyor, o kadar yormayan bir arkadaşlığın var ki " der ve ben mutlu olur tabi... bunu bir yere not alıcam dedim ve buraya notumu yazıyorum... düşündürücü bence düşünmek gerek yani yoran arkadaşlık yormayan arkadaşlık...yormayan insan olmak ve yorandan da uzak durmak. Bu seyirlik resmi izlerken bir irdeleyelim bakalım:)

Almanya diyince...


...aklıma önce evleri gelir…şirin, muntazam o güzelim bahçeleri olan evleri…yaşanması huzur verecek olan evleri…



... ve birçok bahçedeki tramplenleri...


... ve china lokantası...


…ve daha sonra orkideleri…neredeyse hemen hemen hepsini süsleyen o küçük pencerelerdeki bakılası orkideleri…orkide diyince aklıma Almanya gelecek kadar.

Keçe Anahtarlıklar




Dahiler ve Aşkları


Düşün dünyamıza damgasını vuran dahiler ve onların aşkları... Aşkları anlatılırken hayat hikayelerini önemli dönüm noktalarını okumak...anlamak ve hissetmek. her bir hikayesi ayrı ayrı özenle kaleme alınan kitap her sayfasında bir sonraki sayfanın hazinesine bırakıyor seni. Her sayfası çarpıcı bir şekildi içeri davet ediyor.
Ben ilgiyle okudum " yalnız kalmaktan hoşnut biriydim eskiden. şimdi yıkıldı duvarlarım, her şeyin kenarları var. ellerine geçirdiler beni " diyen Bukowski'yi ve  " kendimden başka hiçbir eksiğim yok " diyen Kafka' yı.

...

16 Mart 2011 Çarşamba

Muhteşem İkili

Keçe ve çilek... bence bu ikili harika:)
Keçe ile tanışmama vesile olan işte bu çilektir.

3 Mart 2011 Perşembe

2 Mart 2011 Çarşamba

merhaba

Uzun zaman boyunca okuduğum, ilgiyle takip ettiğim bloglardan sonra artık sadece okuyan değil, düşüncelerini yazan, fikirlerini paylaşan ve hayatın küçük notlarını burada tutmak isteyen ben blogumla merhaba diyorum...
Bakalım neler göreceğiz bende çok merak ediyorum:)