12 Eylül 2011 Pazartesi

...

- Annee, ben nezaman büyüycem.. senin kadar olcam... kaç dakika var. ( Kızım bunları okusun diye:)

10 Eylül 2011 Cumartesi

...

- Babacım seni çok seviyorum....... Beni yarın lunaparka götürür müsün?

9 Eylül 2011 Cuma

...

- Ceviz yermisin kızım?
- Yemek istemiyorum.. Gerek yok.. Ceviz yemekten sıkıldım ben!

8 Eylül 2011 Perşembe

yeni sayfa...

Yeni kreşimizde 3. günümüz. Duru hanım, geçen yıldan tecrübeli olduğu için gayet hoş karşıladı. Lay lay lom vaziyetinde. Hele bu sabah öğretmeniyle bir kucaklaşmaları vardı ki; keyfi keyif...

30 Ağustos 2011 Salı

...

Ne kadar güzel insanlara gülücük dağıtmak... hoşgörülü, anlayışlı ve sabırlı olmak. Biraz tebessüm hepsi o kadar.
           Herkez kendi içinde bir yaşam savaşında, herkezin ayrı bir hikayesi var. O halde bir tebessümle destek olmaktan daha güzel ne var!

Kızıma...

Annelik uyanmaktır ve hep uyanık kalmak. Çocuklar uyandırır. Ne kadar çok sevebilecek ve aslında ne kadar kolay affedebilecek bir insan olduğumuz gerçeğine. İyi multipolar olmak dileğiyle...

...

         Çocuk artık sizin memleketinizdir... esirliğiniz ve hürriyetinizdir.

28 Ağustos 2011 Pazar

İhmal...

      Yazılacak çok şey varken yazamamak..ihmal etmek.ihmal..ihmal. neden çünkü fotoğraf makinesi bozuk ve yenisini henüz alamamak..o da ihmal..ihmal. fotoğrafsız yazılarda bana sanki eksik gibi geliyor.illaki yazılar karelenecek. Ama bir şekilde yazmak gerek çünkü vakit geçer geçer ve gider. O hiç ihmal etmez geçip gitmeyi. İlerde durumun okumasını istediğim yazıları çok ihmal ettim yani yine ihmal. E bu şekilde devam etmek gerek şimdilik. Çünkü hayata bir çentik atamamanın üzüntüsü daha ağır basıyor. Ve zaman…ne kadar da kıymetli. Öyle ki uykuyla geçen vakit bile zarar diyorum çoğu zaman.

                                Durum hızla büyürken, ve onun karakterine hayranlığım giderek artarken...

8 Mayıs 2011 Pazar

Ben bu cümleye de kafa yorarım...

"Kitapları seviyor musunuz? Öyleyse tüm hayatınızca mutlu olacaksınız demektir". Jules Clarette

Ben bu cümleye kafa yorarım...

"Bana kitaplarını göster, sana senin ve çocuklarının ruhsal özelliklerini söyleyeyim". Willhelm Stekel


Sanat sevgi demek...

      Resim yapmalıyım aslında, zira çok ara verdim. Öğrencilerimle yapmak, öğretmek, çalışmak biraz tatmin etsede yeterli gelmiyor yinede. Öğretmek başka yapmak başka. İnsan içindeki enerjiyi çevirmek istiyor birşeylere. Gerçeğe dönüşmeli herşey dönüşebildiği kadar. Biraz turuncu biraz sarı bir gökyüzü ince ince her detay her fırça darbesi; her hayat darbesi. Bakarken gözlerinle o renklere binbir düşünceyi gözlerinden geçen her düşünceyi her anı her rengi oraya yapıştırarak... saf,  temiz gözlerindeki ifadeyi kirli fırçanla daldırmak... daldırıp da eline gelenlere gözüne dokunanlara hayran hayran bakmak... işte bu demek! bunun için seviyorum seni de herşeyi de güzel olanı da demek!..Sanat sevgi demek... sevgi dolu bir kalbin işi demek.


Durumun ikibuçuk yaş eseri


6 Mayıs 2011 Cuma

Baba, senin kalbinde uyumak istiyorum:)

        Pijamalar zar zor binbir oyunla giydirilir, lavaboya gidilir, bebeğimiz kucağımıza alınır ve koşarak odaya gidilip babanın kucağına hooop atlanır ve
   
        -  " Baba, ben senin kalbinde uyumak istiyorum ".
      denir.
       ve o anda baba da erir anne de erir.

Dekorasyon fikirleri


          Hangi sitede görmüştüm hatırlamıyorum, çok beğenmiştim bunları. Ufak da olsa bir fikir...

30 Nisan 2011 Cumartesi

Anna Karenina

    Dün gece Anna Karenina yı izledim. Çok güzeldi fakat eminim ki kitabı daha güzeldir. Bol detaylı bir konusu var ama genelde kitap çevirilerinde olduğu gibi yüzeysel geçişler çoktu, o boşluğu farkederek seyrediyorsun. Mesela aynı durum Alacakaranlık serisinin kitapları ve filmleri arasında da belirgin şekilde var. Çok acı bir şekilde bitiyordu film ve nasihatlarla doluydu gizliden değil alenen. Zaten Tolstoy'un, bu kitabı kendisinden yaşça küçük olan eşine ithafen, ömrünün son yıllarında yazdığı eleştirmenler tarafından ortaya atılmış ve üzerinde durulmuş bir konu. Tolstoy, dev yazar; bir blogda yaşadığı evin fotoğraflarını görmüştüm, mükemmeldi. Film de ki yaşadıkları yerler de çok etkileyiciydi. İzlemek ve okumak lazım!


28 Nisan 2011 Perşembe

Annelik Evresi

Ne garip şey annelik...
      Bir evrede annelik evresi olmalı. Bir kere başlayan ve hiç bitmeyen …insanın ömrüyle beraber giden…başlayıp da bir daha bitmeyecek olan sorumluluklar…ve sadakat. demek istediğim çocuğum beni böyle yordu, sabaha kadar uyutmadı, dinlemiyor, üzüyor, üstünü değiştirtmiyor, her şeye karşı geliyor, inat ediyor, bir bardak çayı sıcak sıcak içirmiyor, bir öğün  yemek de masadan onbeş kere kalkılıyor, arkadaş toplantıları seyrekleşiyor seyrekleşmeyense merhaba ile hoşça kal arasında  otuz dakika ile sonlanıyor, bilgisayar başına oturulamıyor, ele kitap alınamıyor, banyoda kapı gümgüm gümlüyor, bazı önemli önemsiz işleri yapmak için onun uyuduğu yahut da beş dakika, daha fazla değil, oyuncaklarıyla ilgilendiği vakitleri gözlüyorsun sonra koştur koştur mekik doku evin içerisinde ve normalin üzerinde bir güç yüklendiğini görüyosun…ve görüyosun ki zaman kıymetli… zaman hazine velhasılı demek istediğim bunlar değil. Demek istediğim o aradaki bağ. Mesela kazara düştüğün Kızılay da beş dakika oyalanamayacak kadar seni görünmez iplerle hızla çocuğuna doğru çeken şey, kendin yemeyip ona yedirmek, kendine değil önce ona almak daha da önemlisi gözlerini görmeden yapamamak,  seni taklit eden, gözleyen, gözlemleyen biri olduğunu her an aklından çıkartmadan dört dörtlük yapmaya çalışmak , yanındayken bile özlemek, off bir uyusa deyipte uyuduğunda uyanmasını gözlemek, nasıl da büyüdüğünü anlayamamak, bunu ancak ayağına olmayan ayakkabılardan fark etmek, fakat cümlelerinin nasıl da  büyüdüğünü fark etmek, seyretmek seyretmek  ve seyretmek ama yine de doyamamak, her an değişen ifadelerini hayretle ve tebessümle izlemek, aşık olmak evet ben bu son üç günde iyice aşık oldum kızıma…
Not: Geçenler de bir kitapta okumuştum; çocuğunuzda beğenmediğiniz bir davranış mı görüyorsunuz gidin aynaya bakın yine mi göremediniz o halde gidin tekrar aynaya bakın!...



24 Nisan 2011 Pazar

Anlatmak için yaşamak

     "İnsanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır". diye başlıyor Gabrıel Garcıa Marquez, hayatını en ince ayrıntısına kadar anlattığı Anlatmak İçin Yaşamak kitabında. Aslında anlattığı kendi hayat hikayesi ama sende gidiyosun kendi hikayelerine ve ben bundan ötürüde dahi diyorum bu yazarlara- herkesin yaşadığı bir hayat aslında ama böyle güzel kağıda dökebildikleri, seni böyle geçmişten geleceğe bir oraya bir buraya savurabildikleri, içindeki denizi böyle çalkalayabildikleri ve bende yazmak istiyorum diye gıpta ettirdikleri için-.
    "İnsanın yaşadığı değildir hayat, aslolan hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır". Bu nasıl bir cümledir böyle, ne kadar yerinde, ne kadar doğru. Ben de anlatmak isterim hep...hatta yaşadığım anı yaşamayı bırakıp bunu mutlaka anlatmalıyım  dercesine. Geriye kalsın ve anlamı olsun yaşadığının diye... Hatırlamak evet hep hatırlamak kalır geriye ve genelde hep mutlu, huzurlu anlardan ziyade huysuz, huzursuz, sıkıntılı anlar. Zaten insan sıkıntılarını anlatmaya bayılırda mutluluklarında oldukça cimri davranır.
    Ve çocukluk... çocukluk der geçeriz de...en bildiğimiz ifade aslında, bazende çok uzak,yabancı. En bildiğimiz ifade olması o tanıdık yoldan geçmiş olmamız, ama geçip gitmiş değiliz, sırtlamış götürürüz her yere. Bu nedenle biz geçtikte geçecek olanlarada iyi hatıralar bırakmaları için yol açmalıyız. Evet yol açmalıyız. Çünki bazen onlara iyi önderlik etsekte kimi zaman bir taş olup devirmekteyiz.
    Aslında bu cümlelere Marquez' in şu satırlarından geldim. Okuyalım bir çocuğun algısını, hayal dünyasını. Zira benim çok dikkatimi çekiyor.
     " Kendimi bildim bileli Mina'nın beni sabahları diş fırçalamaya zorlamasının işkencesini çektim. Ben böyle kıvranırken o dişlerini uyumadan önce çıkartıp temizlenmeleri için bir bardak suya bırakmak gibibir ayrıcalığın keyfini sürerdi. Bunun onun doğal dişleri olduğunu sanır, onları Guajira büyüleri sayesinde takıp çıkarabildiğine inanırdım. Bir keresinde gözlerinin, beyninin, dilinin ve kulaklarının tersini görebilmek için bana dişsiz ağzının içini göstermesini istedim, ama yalnızca damağını görebilince hayal kırıklığına uğradım. Kimse bana bu diş mucizesini açıklamadığı için uzunca bir süre beni de diş hekimine götürerek böyle takıp çıkabilen dişler yaptırmaları için huysuzluk ettim;ben sokakta oynarken, ninem dişlerimi fırçalayabilecekti böylece".
    Teşekkürler Marquez bana düşündürdüklerin ve kattıkların için....

Sırrı olmayan bir şeyin çekiciliği de yoktur

İstanbul;
 Freud' un fantezi kentine tek örnek.
          Dostluklar, deniz manzaralı sohbetler.
    Nasıl görkemlisin İstanbul: tarih ile dolu geçmişine, gelip geçen ziyaretçilerine mi borçlusun bu görkemini bu gücünü? Başını çevirdiğin her nokta esir alıyor seni seyredalıyorsun her bir karesini.
    Boşuna yazılmamış bu kadar şiir, şarkı, roman sana. daha ne methiyeler yazdırırsın hayranlarına.
   Günün yüklerinden kurtulmak için ya da günün yüklerine hazırlanmak için denize karşı bir soluklanmak, umutlanmak ne güzel olur yaşayan için.Güzelliğini görmek ve güzel düşünmek için..........
















31 Mart 2011 Perşembe

Beyaz Gemi

    
     Çocukluk dönemi hayat boyu insanın peşinden gelir. Her söz, davranış ve tavır çocuğun belleğine yerleşir... İlerleyen adımlarında onu takip eder bazen siner bazen de karşısına dikiliverir.
     Çocuğu derinlemesine anlatan, çocuğu çocuğun ağzından ifade eden düşünce dünyasını ve ufkunu anlatan bir kitap birkaç gün önce elimdeydi. Aytmatov'un, Beyaz Gemisi her anne babanın, öğretmenin okuması gereken bir kitap diye düşündüm. Hatta okullarda öğretmen adaylarına ders kitabı sıfatıyla okutulması çok faydalı olacak bir kitap.
     Böylece yöntemlerin, tekniklerin sıkıcı bir dille anlatıldığı kitapler yerine insanı içine çeken, yaşatan ve düşünmeye sevkeden, empati yapmasına olanak sağlayan hikayemsi kitaplar devreye girerek eğitim adına daha etkili olabilmek de sağlanmış olur sanırım.




Altı çizili satırlar kaldı geriye...

Oscar Wilde
Dorain Gray'in Portresi

Çok acımasız bir kitaptı okuduğum. Oscar Wilde, Lord Henry ile nasıl da konuşturmuş kendisini. Altı çizili birçok satır kaldı kitaptan geriye...
" Zaman kıskanır sizi, zambaklarınıza güllerinize karşı savaşır ".

... Ve herhangi bir şekilde romantizm yaşamanın en kötü yanı, sonunda o insanı bütünüyle romantizmden yoksun bırakmasıdır.

" Gün denen altınlarınızı, sıkıcı şeyleri dinleyerek, ümitsiz başarısızlıkları düzeltmeye çalışarak ya da boş, sıradan şeyler ve cahiller uğruna hayatınızı harcayarak saçıp savurmayın ".

" İnsan kendisi için bir anlam ifade etmeyen kişilere her zaman kibar davranabilir ".

Bunun gibi birsürü öz, yalın cümleler... her biri bu kadar kısa fakat sayfalarca kompozisyon yazdıracak nitelikte...

24 Mart 2011 Perşembe

Sene 2005


Yaşıyor olmak, haline bırakamıyor insanı. herşeyin yolunda gitmesi mümkün olmuyor; yolu belirleyemiyoruz. düzenlere açık olduğumuz kadar düzensizliklere açık olamıyoruz. herşey güzel olsun diyoruz ama güzellikler için nekadar çaba gösterdiğimizi değerlendiremiyoruz. ruhumuzu gereksiz şeylerle meşgul ediyoruz; bunun kalbimizi nekadar zor yollara soktuğunu farketmiyoruz. fark etmeden yaşıyoruz, farksızlıklar arasında nekadar fark olduğumuzu göremiyoruz. çok şüphe duyduğumuz şeyleri düşünüyoruz sadece haddinden fazla; onların arasında sıkıştırıyoruz eşsiz, özgür ruhumuzu. göremiyoruz insanlara kattığımız eşsiz değerleri ve bizimle güzelleşen dünyayı. açılmaktan korkuyoruz başka insanların diyarına, katamıyoruz iyiliklerimizi onlara. her çiçeğin olduğu bir bahçeyiz aslında fakat harmanımızı savuramıyoruz ılık rüzgarlarla: kapalıyız, öğretilmiş acizlikle kapatıyoruz kendimizi ve yok olup gidiyoruz. giderken bakakalıyoruz gidenin ardından; kendi hesaplaşmalarımızla keşke gitmeseydin diyerek, gökkuşağıymış meğer hayatımızda rengarenk... felaketlere kapalıyız; ama getirdiği ağrıları nasılda karşılıyoruz, böyle olmalıyız belki bunu karşılayarak hayatın öğrettiklerine katarak. mükafatları bekleyerek. olgunlaştırmaya çalışan hayatın bizi olgunlaştırmaya devam etme isteğini kucaklayarak alsak- bukadar çok bir hayat uğraşıyor bizimle diyerek. ama yine de değiştirmeyecek bunlar, arkadan bakakalıcaz başkalarının gidişine keşke gitmeseydin diyerek... yine birşey öğrenmiycez...biz öğrenelim olurmu...?

gelecek gidiyor...!


23 Mart 2011 Çarşamba

Modern Kitap



Modern, Stilize Kitap

     Kitabın stilize edilmiş hali, herhalde blog! Ya da sondan bir öncesi veyahut da bir öncesinin de öncesi. Son nokta ne olur kestiremiyorum.
     İnsanları buraya getiren yazma ihtiyacı temelde sanırım. Benimki de belki bende varım lisanı ve arkamda birkaç cümle bırakma ihtiyacı.
     İnsan, zihninde cümleler içinde boğuluyor ve süzüle süzüle kalemle buluşuyor. Yazılarda kendime keyifli buluşmalar diliyorum...

Bir fırtınalı deniz bir durgun nehir


Ah duru... üç yaşındasın. daha üç yaşında. Ama sen de gel-gitlerle dolusun. Bir fırtınalı deniz, bir durgun nehir. Öfken ne çabuk gelip tesiri altına alıyor ortalığı... sakinliğin ise nasıl huzur veriyor. Her iki halinide seviyorum. Birinden birini daha fazla değil. Fırtınalarınıda dinginliğinide. Fırtınaların ayrı bir güzel; bazen karşında çaresiz sana bakakalırken ancak içimden usul usul kendime itiraf edebiliyorum: böyle diret, diren, inat et ve hep böyle güçlü ol diye... ve tabi bazen de suyun akışına bırak kendini bi rahatla sakin ol diye... 

17 Mart 2011 Perşembe

Yormayan Arkadaşlık


Bugün değerli bir arkadaşım " seni tanıdıktan sonra kimse beni kesmiyor, o kadar yormayan bir arkadaşlığın var ki " der ve ben mutlu olur tabi... bunu bir yere not alıcam dedim ve buraya notumu yazıyorum... düşündürücü bence düşünmek gerek yani yoran arkadaşlık yormayan arkadaşlık...yormayan insan olmak ve yorandan da uzak durmak. Bu seyirlik resmi izlerken bir irdeleyelim bakalım:)

Almanya diyince...


...aklıma önce evleri gelir…şirin, muntazam o güzelim bahçeleri olan evleri…yaşanması huzur verecek olan evleri…



... ve birçok bahçedeki tramplenleri...


... ve china lokantası...


…ve daha sonra orkideleri…neredeyse hemen hemen hepsini süsleyen o küçük pencerelerdeki bakılası orkideleri…orkide diyince aklıma Almanya gelecek kadar.