Londra’da 1939 Eylül'ün de, hayatının son 16 yılında artık dayanamadığı kanser hastalığının ağrılarına, arkadaşından yüksek doz ağrı kesici ve uyuşturucu yapmasını rica ederek hayata veda eden Dr. Freud; 20. yüzyıl başlarının psikiyatride çığır açan, adı Einstein ile birlikte anılan, insanın bilimsel yöntemlerle incelenmesinde en önemli kilometre taşlarından biridir.
İnsanın iç dünyasına yorucu psikiyatrik yöntemler ve uzun gözlemlerle psikanalizi getirmiş, insan bilinçaltını ve nevrotik yapıları incelemiş, bu konuda dünya çapında bir üne kavuşmuştur. Özellikle “Totem ve Tabu” adlı eseri ile Freud dinsel yaşamları ve dinsel düşünce tarzını nevrotik kişilik yapısı ve törensel toplumsal yaşantıları incelemiştir. Kendisi de uzun yıllar Viyana’da yaşamış ve Yahudi olduğu için sıklıkla üniversite yaşantısında politik zorluklarla karşılaşmıştır. Her ne kadar Yahudi kimliği olsa da çalışmalarında dini ve dindarlığı saplantılı ve nevrotik bulur.
Freud, kişilik gelişiminde bebeklik ve çocukluk yıllarında geçirilen yaşantıların önemini vurgulamıştır. Freud; yaşamın ilk beş yılında geçirilen yaşantıların, yetişkinlik yıllarındaki kişilik özelliklerinin temelini oluşturduğunu ifade etmiştir. Freud, kişiliğin doğumdan itibaren Oral, Anal, Fallik, Latent (Gizil) ve Genital olarak adlandırılan beş psikoseksüel gelişim dönemi içerisinde geliştiğini belirtmiş ve gelişim dönemlerini, bireye haz veren ve doyum sağlayan haz bölgelerine bağlı olarak açıklamıştır. Çocuğun her bir gelişim döneminde karşılaştığı temel gereksinimlere doyum bulması gerekmektedir. Ancak, çocuk herhangi bir gelişim döneminde temel gereksinimlerine yeterince doyum sağlayamaz ve aşırı engellenirse ya da aşırı ölçüde doyum sağlar ve bağımlılık geliştirirse, çocuk içinde bulunduğu bu döneme saplanır. Freud’a göre, çocuğun belli bir dönemde saplantısının olması, onun sonraki dönemlerindeki kişilik gelişimini engeller ve yetişkinlik yıllarındaki kişiliğini olumsuz biçimde etkiler. Onun için, çocuğun psikoseksüel gelişim dönemlerindeki temel ihtiyaçlarının uygun bir biçimde karşılanmasında, ana baba ve yakın çevrenin çocukla olan ilişkilerinin niteliği büyük önem taşır.
Ve Freud' un özetle demek istediği;
Bir insanın gelişmesini bir huni gibi düşünün. Bu huninin tepesine anneden, babadan ve aileden gelenleri koyun, çevresel faktörleri ekleyin, sosyal öğrenmeler, arkadaşlar, hepsi bu huniye dolsun. Bunlar hunide yavaş yavaş karışacak. Ve huninin dar ağzından aşağı doğru akacak.Tam arada, akmaya başlarken, huninin o en dar olan kısmında herşey bulamaç haline gelir. Esas çıkacak şey orada şekillenir. O huninin dar kısmına da Anne – Çocuk ilişkisi denir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder