28 Nisan 2013 Pazar

Ah Marilyn ahh

Arthur Miller&Marilyn Monroe
 






     Marilyn in popülaritesini biliriz fakat buna Miller katkısını fazlaca bilmeyiz sanırım. Dahiler ve Aşkları kitabında bu katkıdan fazlaca söz edilir;
 
   "İnsanı şoka uğratan ve hayatının yönünü değiştiren küçük ayrıntılar vardır. Bunlar, sadece o insanı değil, tüm bir çağı, tüm toplumları bile etkileyebilir. Harlem'de oturan sekiz yaşındaki bir çocuğun tesadüfen bir tiyatro salonuna girmesi ve perde açılınca 'canlı insanlar'ın sahneye çıktığına, bir çeşit sinemayı anında, gözlerinn önünde oynadıklarına tanık olması, Arthur Miller diye bir oyun yazarının doğmasına neden olacaktı.
    Norma, yani daha sonraki adıyla Marilyn Monroe, babasının kim olduğunu hayatı boyunca asla öğrenemedi. Anneannesi ve annesi hayatlarının bir bölümünü akıl hastanesinde geçirmişler, dayısı ise bir iş hanının on beşinci katından atlayarak intihar etmişti. Zaten Norma iki hafta annesinin yanında kalabilmiş, iki haftalıkken ilk koruyucu ailenin himayesine girmişti. 16 yaşında ilk evliliğini yapana kadar da toplam on iki ayrı koruyucu ailenin bakımında kalacaktı küçük Norma.
Marilyn Monroe hayatı boyunca eğlendi. Ama hayatı boyunca, yaşadığı acı dolu çocukluğuda unutmadı.
    Derken Elia Kazan'ın stüdyosunda, ikisi de kendi alanlarıda dorukta olan bu iki ismin, Marilyn Monroe ve Arthur Miller'in yolları kesişir. Ardından bir parti verir Kazan. Partinin en önemli iki daetlisinin , yani hayatın gizemini çözecek kadar çok şey yaşayan Monroe ile kendi deyimiyle "çok şey yaşayan ama hayat karşısında tecrübe kazanamayan" Miller'in ayakları yerden kesilmiştir. Ardından Brookyn'e gider Miller. Marilyn kısa ve oldukça dikkatli bir biçimde kaleme aldığı mektuplar gönderir ona. Evinin duvarına Miller'in resmini astığından kimsenin haberi yoktur daha. "İnsanların çoğu babalarına hayranlık duyar, ama ben böyle biriyle hiç karşılaşmadım. Hayran olacağım bir insana ihtiyacım var" der bir mektubunda Marilyn. Miller ise ukala bir öğretmen edası takınır; "Eğer gerçekten hayranlık duyacağınn birine ihtiyacın varsa, bu neden Abraham Lincoln olmasın?"
    Bu cevap, Arthur Miller'ın takındığı ukala öğretmen tavrının ters tepmesinden başka bir şey değildi. urulan kendisiydi. Marilyn'e vurulan.
    Yüzyılın Düğünü diye adlandırılan gün gelip çattığında ikisi de mutluydu elbette. Ama bu mutluluk bir ömür boyu sürecek miydi? Dünyanın en büyük beyinlerinden biri sarışın bir afetle; dünyanın en büyük afetlerinden biri, hayat boyu hayranlık duyacağına emin olduğu, idolleştirdiği (belki baba özlemini de onun üzerinde somutlaştırdığı) büyük bir yazarla evleniyordu.
İki ünlü insan gibi yaşamayı da, her şeyden sıyrılıp sıradan bir karı koca gibi yaşamayı da, denediler. Miller'ın evlilik yüzüğünün içine  "Şimdi, sonsuzdur" sözü, sonsuzluğun bir an'aindirgenemeyeceği gerçeğini değiştirememişti. Monroe'nin düğün fotoğraflarından birinin arkasına yazdığı "Umut,umut,umut" sözü ise, bir kadının sezgilerinin ne denli isabetli olabileceğinin kanıtıydı aslında. Düğün, bir kadın için umutlarının gerçekleştiği an değil midir? Marilyn için, umutlarının başladığı an'dı. Ve umutlarının yıkılması ihtimali her zaman vardı.
    Fırtınalı başlayan ve inişli çıkışlı devam eden bu aşk, 11 Kasım 1961'de boşanmayla sonuçlandı. Miller kısa süre sonra yeniden evlendi. Marilyn ise, çekimlerine başlanan 30. filminin stüdyosuna uzun süre gitmeyince işinden oldu. "Benim için bir gelecek olduğunu biliyorum ama ben onu bekleyemem" diyen Marilyn, 5 Ağustos 1962'de insanları bir yana bırakıp Tanrı'ya doğru yola çıktı."

Ah Marilyn ahh.
Yaşasaydın kimbilir nasıl olurdu? 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder